..simply a mom!..
yaşamı kökünden değiştirecek cesareti bulmaktır annelik! bunu deneyimleyen bir annenin hikayesine bu blog aracılığıyla ortak olmak isteyen herkese merhaba!
1 Kasım 2013 Cuma
17 Eylül 2013 Salı
21 Şubat 2013 Perşembe
Adı Bakıcı/Yardımcı/Dadı ama İlla Ki “Sorun”!
Hiç istemezdim ama bu konuda hatrı
sayılır bir deneyime sahip oldum ne yazık ki. Bunu da paylaşmak boynumun borcu
dedim nihayetinde, belki ufak da olsa faydası olur bu gerçekle yüzleşmekte olan
/ yüzleşecek sevgili annelere..
Sakınan göze çöp batar bir kere, bu
birinci öğrenimimiz. Ben henüz sevgili oğlumun karnımın içinde, her an benimle
olduğu, ve her ihtiyacının benim tarafımdan karşılandığı o saadet zamanlarında
başladım bu konuda kaygılanmaya. Okuyup öğrendikçe de tek gayem oğlumun
duygusal gelişimine en ufak bir halel gelmesin diye zinhar 3 sene bakıcı
değiştirmemek oldu. Zira ilk 3 yıl duygusal gelişimin çok yoğun olduğu, bebek
camiasının 3’den fazla yüze bağlılık geliştirmekte zorlanacağı ve ihtiyacını
karşılayan yüz değiştikçe güven konusunda problem yaşayabileceği konusunda
ciddi çalışmalar var. Haliyle daha 7. ayımda başladım danışmanlık şirketlerini,
nam-ı diğer ajansları aramaya. Hepsi klasik, “çok erken, işe alacağınız zaman bir
20 gün önce haber verin hallederiz” dediler. Doğum iznime ayrılınca da başladım
görüşmeler yapmaya. 2 kişiyi önceliklendirdim, annelerimle görüştürdüm son
kararı birlikte verebilmek için. Herşey ideal ilerledi yani. Ve ortak kararımız
ile bir kişiyi başlattık. Yatılı & Türk idi. Bankadan emekli, bir çocuğu
olan, görmüş geçirmiş biriydi. 2. gün gönderdik sigara içtiğini ve bunu
saklamaya çalıştığını annem sayesinde farkedip.. İşte masal böylece sona erdi.
Sonraki deneyimlerimi detaylandırmak istemiyorum elbette ama benim bu
deneyimden bu ana kadar öğrendiklerimle söyleyebileceklerim;
1. Mükemmel Bakıcı diye birşey yoktur! Şimdi biliyorum
ki kendi klonumu işe alsam Aras’a bakıcı olarak, klonumu bile %100 beğenmem.
Bir kere bu gerçeği kabul etmek gerekiyor. Hiçkimse, ama hiç kimse sizin
çocuğunuza sizin gibi hissederek bakamaz, davranamaz. Bununla ne kadar erken
yüzleşirseniz o kadar iyi.
2. Bebeğinize kimin bakacağına SİZ karar vermelisiniz.
Siz en iyi nasıl hissedecekseniz, sizin aile düzeniniz için en iyisi ne
olacaksa ona karar verebilmelisiniz. Anneanne ve babaanneler her zaman sevgi
dolu birer seçenek, ve belki de çok çok iyi birer seçenek ama herkes için her
zaman uzun vadede en doğru tercih olmayabilir. Onlar tercih edilecekse mutlaka
ama mutlaka birinin belirlenmesi öneriliyor. Dönüşümlü bakmaları hiçbir şekilde
önerilmeyen bir metod çocuğun duygusal gelişimi açısından. Artık herkesin
malumu, bebekler büyürken mümkün olduğunca değişmeyen, bir sonraki anı tahmin
edebilecekleri ortamlarda rahat ediyorlar.
3. Hep söylediğim gibi, doğum izni dediğin kelebek
ömrü gibi, bir anda bitiveriyor. O yüzden çocuğunuzu büyütürken bir bakıcıdan
yardım almaya karar verirseniz, seçim
mümkünse doğum izni bitiminden en az 2 ay önce yapılmış ve bu kişi işe başlamış
olmalı. 2 ay bir düzen kurabilmek için ancak yeter. Ve unutmayın, o başlayan
kişiyle devam edip edemeyeceğinizi, yeniden seçim sürecine başlayıp başlamayacağınızı
bilemezsiniz. İdealde doğumdan önce bu işi çözmek en doğrusu..
4. Yatılı mı Gündüzlü mü? Buna karar vermek için
pekçok parametre var. Ev müsait mi, evde yaşayan kişiler hangisinde daha rahat
edebilecek, çalışma saatleri nasıl planlanıyor vb. İkisinin de elbette
avantajları ve dezavantajları var. Yatılı yardımcınız olması durumunda “geldi
mi, gelecek mi, geç mi kalacak, hiç mi gelmeyecek” gibi sırat köprüsünden
geçirten soruları her sabah yaşamazsınız mesela. Veya her akşam aman geç mi
kalacağım, trafikte kalırsam yüzünü asar mı, kaçar gider mi diye dertlenmek
zorunda kalmazsınız. Gündüzlüde de akşam olup bebeğiniz uykuya daldığında
evinizde yalnız, eskisi gibi olmanın tadını çıkarırsınız, eviniz size kalır..
5. Türkler şöyle iş yapmaz, Moldovyalılar böyle kötü
çalışır, Türmenistanlılar şöyle cingöz olur vırt zırt diye başlayan
genellemelere hiç aldırış edilmemelidir. Aslolan “insan”dır. İnsanlık da
milliyet gözetmez. Dolayısıyla milliyet ayrımı değil de adayların yaşam biçimi
ayrımı daha mantıklıdır.
6. Bulunması zordur ama, kendi özel hayatında düzeni
olan ve mutlu olan kimseler problem potansiyeli diğerlerine göre daha az olan
kimselerdir.
7. Bebeğe bakan kişi O’nun dilinden anlıyor, O’nunla
konuşuyor, O’nu hayatın içine alıyor ve sevgisini cömertce sunuyorsa geriye
kalan teferruatlara çok fazla takılmamak gerekir. Bu bileşim bulunması çok ama
çok zor bir bileşimdir, kıymeti bilinmeli, bebekle arasındaki iletişim ve
ilişkiye gereğinden fazla müdahale edilmemelidir.
24 Ocak 2013 Perşembe
İlk Doğumgünü Telaşı : 1 Yaş Kutlama Rehberi :)
Hamilelikteki mihenk taşlarından sonra doğumdan itibaren sayılmaya başlanan
dönüm noktalarının en önemlilerinden biri.. 1 Yaş!
İlk doğduğu zamanlar günler sayılır, sonra “aylık”lara geçebilmek hayal
edilir, 40ına varılır, “ilk 3 ay dolsun herşey değişecek, gazlar gidecek” diye
iç geçirilir, 6 aylık oldu koca adam oldu denilir, derken... başlar ilk yaşın
telaşı! Bir yandan duygusallık tavan yaptığı için fırk fırk burun çekip
durursunuz zaman yaklaştıkça, bir yandan da anneliğin yüklediği o müthiş
sorumlulukla, bebeğinizin bugünü ileride baktığında mutlulukla anması için
uğraşırsınız. Bende aynen böyle oldu. Nasıl yapmalı nasıl kutlamalı, nasıl
O’nun konforundan ödün vermeden günü
unutulmaz kılmalı diye az kafa yormadım. Benden sonra soracaklara not
düşmek adına da bu yazıyı kaleme, pardon klavyeye aldım :)
1. Bebeğinizin
bugünden birşey anlamayacağı safsatasına kulak asmayın ve kimleri davet
edeceğinizi iyi seçin!
Ben inanmıştım bu söyleme, ama hiç de öyle olmadığını gördüm. Evet, “çok
duygulandım bu ne süpriz!” moduna girmiyor elbette ama bir bebek kendisi için
bir araya gelen, kendisine sevgilerini cömertçe sunan insanların varlığını,
özel bir buluşma yaşandığını kesinlikle
farkediyor. Dolayısıyla bu çerçevede bir organizasyon yapıp davetli
sayısını bebeğinizin gözünü, gönlünü çok yormayacak seviyede tutmaya bakın
derim.
2. Mekana
Karar Verin
Davetli sayınız ve daha önemlisi bebeğinizin
mizacı en önemli yol göstericiniz olmalı. Sosyal ortamları, yabancı
mekanları seven, ev dışında da yeme/uyuma düzenini makul seviyede de olsa
sürdürebilen bir bebekse sizinkisi, özgürsünüz, canınız nerede isterse orada
kutlayın bu özel günü. Ama benim gibi, en çok evinde mutlu olan, evin dışında
konforunu tutturamayıp uyumakta zorlanan, ses izolasyonuna çok düşkün bir
bebeğin annesi iseniz evinizi tercih edin derim. Biz öyle yaptık ve ben o gün “herkesin
ne organizasyonu varsa bizim evde yapabilir” bilgisini deklare ettim, zira
oğlum çok keyifliydi, uykusu gelince de kendi odasında, kendi rutininde rahat
rahat uyuyabildi, uyanıp kaldığı yerden eğlenmeye devam edebildi.
3. Kutlama
Saatini Seçerken Dikkatli Olun
Bunun tek kriteri bebeğinizin uyku
düzeni elbette. Hangi saatte uyuyor uyanıyor, günde kaç kez uyuyor bunlara
bakmak önemli. İki kez gündüz uykusu uyuyan bir bebek için parti başlangıcının
tam ilk uykudan uyandığı saate denk getirilmesi akıllıca oluyor.
4. Hayal
Gücünüzün Sınırlarını Zorlayın, Her Detayı Sizin İçin Anlamlı Hale Getirin
Zor kararları verdiniz, sıra geldi zevkli kısma! Mekanı nasıl
süsleyeceksiniz? Bir tema seçimi
yapmak kesinlikle işinizi kolaylaştırır. İçinize en çok sinen temaya karar verin,
sizin için özel olsun, sizi ve bebeğinizi yansıtsın. Sonra o temayla uyumlu
hazırlıklar yapın. Bu tür çalışmaları yapabiliyorsanız kendiniz
halledebilirsiniz, benim gibi fikir üretmede adeta bir guru, ama üretimde adeta
bir kaplumbağa iseniz fikirlerinizi güzelliklere dönüştürecek pekçok harika
insan var. Ben İzmir’den Hayal Tasarım
Atölyesi ile çalıştım, çok da memnun kaldım. Ana malzemeleri oradan
edindim, destek olarak da partidunyasi.com’dan
faydalandım, kendi temamız ve hazır çalışmalarımızla uyumlu balonlar, servis
malzemeleri, süsler vb hep oradan geldi.
5. Menüyü
ve Tabii ki Pastayı Unutmayın
Kendiniz mi hazırlanacaksınız, size kim yardım edecek hepsine önceden karar
vermelisiniz. Kim neyi hazırlayacak planlamak hayat kurtarır. Pastanız
temanızla uyumlu olmalı elbette ;)
6. Bebeğinizi
Hazırlayın!
Minik meleğinize birkaç gün öncesinden “iyi ki doğdun” şarkısını söylemeye
başlayın, doğumgünü için heyecanlandığınızı hissettirin, pasta ve mum üfleme
oyunları oynayın, önemli bir günün geldiğini, bu önemli günün kendisiyle ilgili
olduğunu ve bunun sizi çok heyecanlandırdığını hissedecek emin olun. Ve o gün
hep bir ağızdan “iyi ki doğdun” şarkısı söylenirken şaşırmak/tedirgin olmak
yerine sevinip gülümseyerek size süper bir hediye verecek inanın :)
7. Son
Geceyi İyi Geçirin
Kutlama öncesindeki son geceyi kutlama mekanınız ev ise evinizi süsleyerek
geçirin. Öyleyse de değilse de bu gece geçen bir seneyi hatırlamak, doğduğundan
beri bebeğinizin ne çok değiştiğini/geliştiğini görmek, hayatınızın ne kadar
güzelleştiğini ve evet zorlaştığını hissetmek için iyi bir fırsat, tadını çıkarın.
Ve sabah uyandığınızda hem dünya tatlısı bebeğinizi hem de kendinizi ve tabii ki eşinizle birbirinizi kutlayın! Siz de bu 1 senede çok yol katettiniz unutmayın. Ebeveynliğinizin
ilk yıldönümü kutlu olsun :)
18 Ocak 2013 Cuma
BUGÜN!
Aynı senin dünyamıza sefalar getirdiğin gün gibi erkenden uyandım bu sabah bölük pörçük bir uykudan..
Bu defa uyanır uyanmaz elimi kocaman karnımda gezdirip seninle konuşup dua etmedim, bu defa senin huzurla uyuyan masum yüzüne baka baka, müthiş bir dinginlikle alıp verdiğin nefesini dinleye dinleye şükrettim!
Geçen bir yıl boyunca her gün hücrelerimin tümünde, dibine kadar hissederek söylediğim gibi, iyi ki doğdun, iyi ki geldin biriciğim! Bugün tam 1 sene oldu!
Minicik bedenin ve kocaman sesinle hayatımıza girdin ya, sen herhangi bir şeyin ödülü olamayacak kadar büyük bir lütufsun bana, Allah’tan bir armağansın.. Başımıza gelen en güzel şey, bütün aşk şarkılarının tartışmasız tek bahis konusu, evimizin “küçük oğlak”ı, yüreğimin nazar boncuğusun..
Kelimelerle ifadesi mümkün olmayan, sınırsızlığın bile tanımlamakta sınırlı kaldığı bir sevdanın ortasında tek dileğimiz sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşamının olması. Senden gayrı herşey sadece teferruat çünkü!
Bu defa uyanır uyanmaz elimi kocaman karnımda gezdirip seninle konuşup dua etmedim, bu defa senin huzurla uyuyan masum yüzüne baka baka, müthiş bir dinginlikle alıp verdiğin nefesini dinleye dinleye şükrettim!
Geçen bir yıl boyunca her gün hücrelerimin tümünde, dibine kadar hissederek söylediğim gibi, iyi ki doğdun, iyi ki geldin biriciğim! Bugün tam 1 sene oldu!
Minicik bedenin ve kocaman sesinle hayatımıza girdin ya, sen herhangi bir şeyin ödülü olamayacak kadar büyük bir lütufsun bana, Allah’tan bir armağansın.. Başımıza gelen en güzel şey, bütün aşk şarkılarının tartışmasız tek bahis konusu, evimizin “küçük oğlak”ı, yüreğimin nazar boncuğusun..
Kelimelerle ifadesi mümkün olmayan, sınırsızlığın bile tanımlamakta sınırlı kaldığı bir sevdanın ortasında tek dileğimiz sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşamının olması. Senden gayrı herşey sadece teferruat çünkü!
3 Ocak 2013 Perşembe
"Hamileyken Bilseydim Keşke"lerim
Son zamanlarda düşünüyorum da, doğumdan sonra her geçen ayla birlikte, keşke hamileyken birileri söyleseydi, bir şekilde öğrenseydim dediğim şeylerin sayısı arttı. Kimbilir daha ne kadar da artacak.. En iyisi bunları bir yazıda toplayayım dedim, belki bazılarımızın işine yarar ;)
1- Sling diye birşey var, hayat kurtaran birşey!
Hele de benim gibi kucak kucağa seven bir anne olursanız, takarsınız slinginizi, bebek mutlu, siz mutlu.. eller özgür, beden özgür, istediğiniz gibi dolaşır, istediğiniz işinizi halledersiniz. Ben 2. ay dolduğunda bu konudaki cehaletimden kurtuldum, o zamana kadar da bir odada, sığınağımızda yaşadık oğlumla bir nevi :( Çeşitleri çok, bence yenidoğan için en iyisi "wrap sling". Büyüdüğünde ise en rahat "BaBa Sling" kullandım ve hala kullanıyorum..
2- Bebek eşyaları için Eminönü diye biryer var!
Allahtan yenidoğan eşyaları için ziyaret etmiştim Eminönü Havuzlu Han'ı, ama keşke bilseydim de 1 yaşına kadar kullanabileceği değişik bedenlerde kıyafetler alsaydım. Oradan aldığımız stoklar 1 ay içinde küçük geldi ve sonrası "marka" tabir ettiğimiz alışveriş merkezlerindeki noktalardan dünya masrafa maloldu. Zira taze bebeyle Eminönü ziyareti cesaret istiyor doğumdan sonra. Annemin hep dediği gibi, "çocuğun yediği helal, giydiği haramdır" aslında :)
3- Hamile kıyafetleri doğumdan sonra da bir süre giyilecek ve farklı bir fonksiyonu olacak!
Tamam, biliyoruz doğumdan sonra giyilecek bu elbiseler, zira herkes bir Ebru Şallı değil hastaneden sıfır beden ayrılabilsin.. Ama bu kıyafetlerin emzirmeyi kolaylaştıracak kıyafetler olması çok önem kazanıyor doğumdan sonra, önemli olan bu detayı akılda tutmak. Dışarıda ya da evde, önü düğmeli, veya yakası geniş kıyafetler her zaman hayatı kolaylaştırır.
4- Emzirme Önlüğü bebek çantasının en vazgeçilmez elemanıdır!
Emziriyorsanız ve bir önlüğünüz varsa tebrikler! Mobil olması en kolay anne modelisiniz. Ne biberona, ne sıcak suya, ne mamalar taşımaya ihtiyacınız olacak. Sadece bir önlük, heryerde, ama heryerde bebeğiniz istediği an hazırsınız beslemeye ;)
5- Bebek Hamağı Süper Bir İcattır!
Heryere gelir sizinle. Biraz ağırdır ama 2 dakika alır söküp takması. Gündüz uykularını onda sallanarak uyumaya alışırsa bebeğiniz, plajda bile nasıl uyutacağım derdiniz olmaz..
6- Nurturia diye bir paylaşım sitesi vardır!
Ebeveynler için ekşi sözlük kıvamında bir bilgi kaynağı, umutsuz anlarda "aa birsürü evde oluyormuş bu" dedirten bir rahatlama ortamıdır. Üye olunmalıdır, tecrübelerden faydalanılmalıdır..
7- Yenidoğan Servisi Hemşireleri Candır!
Doğumu yaptıracak doktor evet en önemlisi ama, doğum yapılacak hastanenin ilgili bölümündeki hemşireler kritik önemdedir. Bu konuda berbat bir tecrübesi olan biri olarak şimdiki aklım olsa mutlaka doğum yapacağım hastanenin hemşireleriyle ilgili yorumları bulup okur, referanslara sorup araştırırdım, bütün bir (ya da iki) gece bebeğiniz ve siz onlarla başbaşa oluyorsunuz çünkü..
8- Emziren anne mutlaka göğüs yarası yaşar!
Ama doğumdan önce mutlaka birilerinin verdiği/sattığı kremler bir işe yaramaz. İlaçlar kullanılmalıdır, ilaçlar da ilk 1-2 gün etki eder sonra etkisini kaybeder, değiştirildikçe etki süresi uzar. Garmastan ve evicap kapsül 1 numaradır, aloeveralı kremler falan hikayedir :(
9- Bebeklere Eldiven Giydirilmez!
Yenidoğan bebeklere orasını burasını çizmesin diye hemen eldiven giydirirler. Büyükleri bırakın hastanedekiler bile! Oğlum için ne kadar rahatsız edici birşey olduğunu sevgili kuzenim uyardığında anlayabildim. Uykudayken tırnaklarını güzelce kesip çizik tehlikesini bertaraf etmek ve dünyayla en önemli bağlantısı olan ellerini rahatça keşif için kullanmasına izin vermek en iyisidir.
10- Ayrılık Anı Çok Yakındır :(
Bebek gelmeden, anne mümkünse O'ndan ayrılmayı beceremeyebileceği ihtimalini göz önünde tutmalı ve hayatını buna göre düzenlemeye çalışmalıdır her açıdan..
şimdilik bu kadar.. benden söylemesi :)
P.S.: Şimdilik iş durumlarında bir gelişme yok, ama kararda da en ufak bir değişiklik söz konusu değil! zaman geri sayıma devam ediyor, bakalım kim galip gelecek :)
1- Sling diye birşey var, hayat kurtaran birşey!
Hele de benim gibi kucak kucağa seven bir anne olursanız, takarsınız slinginizi, bebek mutlu, siz mutlu.. eller özgür, beden özgür, istediğiniz gibi dolaşır, istediğiniz işinizi halledersiniz. Ben 2. ay dolduğunda bu konudaki cehaletimden kurtuldum, o zamana kadar da bir odada, sığınağımızda yaşadık oğlumla bir nevi :( Çeşitleri çok, bence yenidoğan için en iyisi "wrap sling". Büyüdüğünde ise en rahat "BaBa Sling" kullandım ve hala kullanıyorum..
2- Bebek eşyaları için Eminönü diye biryer var!
Allahtan yenidoğan eşyaları için ziyaret etmiştim Eminönü Havuzlu Han'ı, ama keşke bilseydim de 1 yaşına kadar kullanabileceği değişik bedenlerde kıyafetler alsaydım. Oradan aldığımız stoklar 1 ay içinde küçük geldi ve sonrası "marka" tabir ettiğimiz alışveriş merkezlerindeki noktalardan dünya masrafa maloldu. Zira taze bebeyle Eminönü ziyareti cesaret istiyor doğumdan sonra. Annemin hep dediği gibi, "çocuğun yediği helal, giydiği haramdır" aslında :)
3- Hamile kıyafetleri doğumdan sonra da bir süre giyilecek ve farklı bir fonksiyonu olacak!
Tamam, biliyoruz doğumdan sonra giyilecek bu elbiseler, zira herkes bir Ebru Şallı değil hastaneden sıfır beden ayrılabilsin.. Ama bu kıyafetlerin emzirmeyi kolaylaştıracak kıyafetler olması çok önem kazanıyor doğumdan sonra, önemli olan bu detayı akılda tutmak. Dışarıda ya da evde, önü düğmeli, veya yakası geniş kıyafetler her zaman hayatı kolaylaştırır.
4- Emzirme Önlüğü bebek çantasının en vazgeçilmez elemanıdır!
Emziriyorsanız ve bir önlüğünüz varsa tebrikler! Mobil olması en kolay anne modelisiniz. Ne biberona, ne sıcak suya, ne mamalar taşımaya ihtiyacınız olacak. Sadece bir önlük, heryerde, ama heryerde bebeğiniz istediği an hazırsınız beslemeye ;)
5- Bebek Hamağı Süper Bir İcattır!
Heryere gelir sizinle. Biraz ağırdır ama 2 dakika alır söküp takması. Gündüz uykularını onda sallanarak uyumaya alışırsa bebeğiniz, plajda bile nasıl uyutacağım derdiniz olmaz..
6- Nurturia diye bir paylaşım sitesi vardır!
Ebeveynler için ekşi sözlük kıvamında bir bilgi kaynağı, umutsuz anlarda "aa birsürü evde oluyormuş bu" dedirten bir rahatlama ortamıdır. Üye olunmalıdır, tecrübelerden faydalanılmalıdır..
7- Yenidoğan Servisi Hemşireleri Candır!
Doğumu yaptıracak doktor evet en önemlisi ama, doğum yapılacak hastanenin ilgili bölümündeki hemşireler kritik önemdedir. Bu konuda berbat bir tecrübesi olan biri olarak şimdiki aklım olsa mutlaka doğum yapacağım hastanenin hemşireleriyle ilgili yorumları bulup okur, referanslara sorup araştırırdım, bütün bir (ya da iki) gece bebeğiniz ve siz onlarla başbaşa oluyorsunuz çünkü..
8- Emziren anne mutlaka göğüs yarası yaşar!
Ama doğumdan önce mutlaka birilerinin verdiği/sattığı kremler bir işe yaramaz. İlaçlar kullanılmalıdır, ilaçlar da ilk 1-2 gün etki eder sonra etkisini kaybeder, değiştirildikçe etki süresi uzar. Garmastan ve evicap kapsül 1 numaradır, aloeveralı kremler falan hikayedir :(
9- Bebeklere Eldiven Giydirilmez!
Yenidoğan bebeklere orasını burasını çizmesin diye hemen eldiven giydirirler. Büyükleri bırakın hastanedekiler bile! Oğlum için ne kadar rahatsız edici birşey olduğunu sevgili kuzenim uyardığında anlayabildim. Uykudayken tırnaklarını güzelce kesip çizik tehlikesini bertaraf etmek ve dünyayla en önemli bağlantısı olan ellerini rahatça keşif için kullanmasına izin vermek en iyisidir.
10- Ayrılık Anı Çok Yakındır :(
Bebek gelmeden, anne mümkünse O'ndan ayrılmayı beceremeyebileceği ihtimalini göz önünde tutmalı ve hayatını buna göre düzenlemeye çalışmalıdır her açıdan..
şimdilik bu kadar.. benden söylemesi :)
P.S.: Şimdilik iş durumlarında bir gelişme yok, ama kararda da en ufak bir değişiklik söz konusu değil! zaman geri sayıma devam ediyor, bakalım kim galip gelecek :)
31 Aralık 2012 Pazartesi
Ne Seneydi Be!
Bitişler, başlangıçlar derken ömrü geri sayıyoruz farkında olmadan..
Ama bazı seneler var ki, ömür içinde ömür gibi geçiyor gerçekten. 2012
onlardan biriydi benim için. Şöyle bi baktım da;
“Bir bedende iki” girdiğim bu seneyi “iki bedende bir” olarak bitiriyorum, geri sayma da olsa, çoook
güzeldi :)
Çok büyüdüm, çok değiştim bir senede.. Neler öğrendim?
İçimdeki sevme potansiyelini, bir insanın bir insanı maksimum ne kadar
sevebileceğini
Hayatımda nelerin önem sırasının bir daha eskiye dönemeyecek şekilde yer
değiştirdiğini
Her hafta dışarı çıkmadan, mutlaka seyahatlere kaçmadan evde de baya baya
mutlu zaman geçirilebileceğini
Sandığımdan çok daha güçlü ve cesur olduğumu
Kilo alma verme sınırlarımı :P
Ve daha bir sürü şeyi..
Tüm sıkıntılara rağmen, ömrümün en değerli en güzel hediyesini aldığım ve
çok ama çok mutlu geçirdiğim bu seneyi şükürlerle uğurluyorum!
Ve 2013’den ısrarla istiyorum;
Oğlumun ilk doğumgününün süper geçmesini
Yürüme, koşma, kendi kendine yeme, ve bilimum gelişim evrimlerini başarıyla
tamamlamamızı
Çalışma/çalışmama her neyse düzenimi oturtmayı ve artık dengeyi bulmayı
Kocamla başbaşa akşam gezmelerine –hiç olmazsa ayda bir- başlamayı
Sene sonuna kadar süt vermeye devam etmeyi
Bi türlü kafamı veremediğim için neredeyse 7 aydır ara verdiğim kitap
okumaya geri dönmeyi
....
Ve tabii ki sağlığı, huzuru, aşkı, mutluluğu..
...
Hayallerin de ötesinde bir güzellikte geçsin yeni sene, hepimize yepyeni
taptaze sevinçler getirsin!
24 Aralık 2012 Pazartesi
Yani Olmuyor!
Tam 6 ay bitti çalışma hayatına geri döneli!
Haftasonu, yaklaşık iki aydır bizimle olan anneannemizi gönderdik ve bugün,
3 haftadır bizimle olan bakıcı ablamızla ilk yalnız günü oğlumun. Görüyorum ki
bir arpa boyu yol almış değilim.. ilk gün, 18 Haziran günü nasıl işe geldimse
bugün de aynı.. demek ki ben bu duyguyla baş edemiyorum, buna alışamıyorum..
Bu olumsuz duyguların içinden çıkamıyor olduğumu gördükçe kararımın
doğruluğuna ikna oluyorum tekrar tekrar. Hep söylediğim birşey var, bu konuda
belirleyici olan annenin ve bebeğin bu süreçten nasıl etkilendiği. Bu da
aileden aileye, anneden anneye ve kesinlikle bebekten bebeğe değişkenlik
gösteren bir bileşke. Biz, oğlum ve ben,ikimiz de çok olumsuz etkilenen
taraftayız..
Neyse, bugünlerde ilk doğumgünü yaklaşan biriciğimin bu özel gününü
planlama işine yoğunlaşmaya çaba gösteriyorum. Hem güzel bir anı olabilsin, hem
de aslında birşey anlamayacağı bu organizasyondan Aras en az şekilde etkilensin
diye optimum çözümü bulmaya çalışıyorum. Çok keyifli! Yeni doğduğu haftalarda
bugünleri hayal bile edememiştim, öyle çabuk geçti ki zaman bazı açılardan..
Doğumgünü organizasyonu için butik pasta, kurabiye vb meseleleri araştırırken
gördüm ki pekçok kadın, aslında pekçok anne, evden çalışma şansı sunduğu için
bulaşmışlar bu işe. Kişisel hobilerini, becerilerini, üretkenliğe
dönüştürmüşler. Ve çok da güzel işler çıkarıyorlar. Gurur duydum hikayeleri
öğrendikçe..
Bu arada, isyankar annenin ilk girişimcilik macerası hüsranla sonuçlandı.
Teoride süper başarılı bir plandı aslında. Bir anaokulu franchiseı alacak,
oğluma da özel küçük bir oda yapacak, ondan gün boyu hiç ayrılmayacaktım kendi
işimi yapmaya devam ederken. Franchise toplantısında sunulan süper gelir
planını alıp basit bir mühendislikle senaryoyu kurgulayınca sonucun hüsran olacağı
aşikar oldu, bu macera başlamadan bitti.. Ama ne dedik? Mühim olan kararlılık.
En ufak bir tereddütüm yok, bir çıkar yol bulacağız, dönüş yok. Geçenlerde oturduğumuz sitenin işletmecisinin
görevden ayrılacağı açıklandı, bir an düşündüm, bu işi üstlensem ve evimden
büyükçe bir tesisi yönetsem diye.. Bakalım bu da fikir aşamasında. Diğer
taraftan evden çalışmaya müsait olanakları da araştırıyorum. Hani bir şarkıda
diyor ya Sıla, “niyetlenince Tanrı yolumu açtı!” diye, o hesap, algıda
seçicilik belki de, pekçok şey görür oldu gözlerim.
Bu yolculuğun her aşamasını; umutsuzluğa düşülen, sorgulamalara girilen,
umutların yeşerdiği her adımını paylaşmak istiyorum. Çünkü iyisiyle kötüsüyle,
doğrusuyla yanlışıyla somut bir tecrübe bu. Bu yola çıkmak isteyen, çıkmalı mı
bilemeyen, sesine ses arayan her annenin, kadının faydalanabileceği..
Bribirimizi duymaya ihtiyacımız var.
Bireysel kurtuluş çaremi araken aklım kollektif çözüme giden yollara da
takılıyor. Üstadın dediği gibi, “bişey yapmalı!”. Bunca kadın bu yarayı yaşıyorken, onca anne
bütün güçlülüğüyle bu rüzgara karşı durmaya çalışıyorken, birşeyleri
değiştirecek sinerjimiz olmalı. Daha fazla sesimiz çıkmalı, daha fazla
duyulmalı çığlığımız.. Kafa yoracağım buna..
17 Aralık 2012 Pazartesi
Mühim Olan, Süreklilik ve Kararlılık...
Hayat ,hiçbir
noktada olmadığı gibi, alınan kararlar konusunda da toz pembe değil elbette!
Yani bir karar
veriyorsunuz ve hoop bir sihirli değnekle herşey bu kararı kolaylaştıracak ve
hayata geçirtecek şekilde değişivermiyor değil mi? Dahası (ve daha fenası!), beyindeki içsel
motivasyon bile değişkenlik gösteriyor..
Bana da öyle oldu
ve oluyor tabii ki. Sabah işe gelirken radyomu açıp sevdiğim bir şarkı eşliğinde
boğazı geçerken mesela.. Ya da telefondan evdeki kamera sistemine bağlanıp
oğlumu yardımcı ablasıyla gayet de keyifli keyifli oynarken gördüğümde.. Ya da
öğle molasında şöyle bir kaçıp kuaföre gittiğimde ve alışveriş sitelerinde
beğendiğim bir şeyin iki rengini birden kaygısızca satın alıverdiğimde.. “Ben
mi büyütüyorum acaba?”, “belki de böylesi daha doğrudur!”, “şurada kaldı 2
sene, böyle de atlatamaz mıyız, o gayet mutlu baksana..”lar beynimdeki minik
cücelerce dile getiriliveriyor kalbime hiç acımadan :)
Bu, midemde
kramp, yüreğimde azap oluyordu başta.. Yani nihai kararımı verdiğim zamana
kadar. Şimdiyse gülüp geçiyorum kendime. Elbette her an full motive bir biçimde,
stabil bir düşünce sisteminde kalmak mümkün değil ve birşeyi çok istiyor olmak karşıtını zinhar istemiyor olmak demek değil.
Ama karar noktasına gelene kadar teraziyi iyi kurmak, ve ağır basanı bulduktan
sonra kararlı kalabilmek bütün mesele..
Şimdilerde ya hep
evden devam edebilecek ya da haftada 2 günü geçmeyecek bir çalışma şekli
arayışıma devam ediyorum, çünkü benimleyken kafasını kalbime dayayıp
uyuduğunda, oynarken kafasını çevirip beni aradığında, bulup gözlerimle buluştuğu
zaman gözlerinin içi güldüğünde hayatta hiçbirşeyin, hiçbir sahipliğin
sunamayacağı bir huzuru ve mutluluğu paylaştığımızı biliyorum..
Daha “denemeye ve başarmaya değer” ne olabilir ki?
13 Aralık 2012 Perşembe
Bugün Geriye Kalan Hayatın İlk Günü!
Üzerimde bir
rahatlık oluştu bile. En azından artık ne yapmayacağımı biliyorum değil mi?
Haftada 5 gün çocuğumu ardımda bırakıp tüm günü O’nsuz geçirmeyeceğim kesin.
Artık nasıl bir
hayat istediğimi(zi) detaylandırma fazına geçtik.
Böyle bir kararın
elbette bir takım sonuçları olacak, iyi ve kötü. Bazı fedakarlıklar gerekecek
ve önceliklerin değişmesi hayatı farklı açılardan etkileyecek.
Peki ben şimdi ne
biliyorum?
- Oğlumun benimle birlikte büyüme süreci benim etki alanımda olan konular nedeniyle sekteye uğramayacak
- Hiçbirşey yapmadan uzun süre ev hanımı olmayacağım (pek becerikli olduğum söylenemez bu konuda)
- Başkasının bordrosu altında mesai kavramı ile çalışmayacağım
- Anneler her dakika yakınımda olmadığından kişisel alanımı koruyabilmek, arada sırada O’nsuz program yapabilmekve evdeki zamanımı O’na adayabilmek için bir yardımcım olacak
- Bütün bunları sağlayabilmek ve oğlumun geleceğine yatırım yapabilmek için bir gelir elde edeceğim
- Hayat arkadaşımın fikri sponsorluğunu alamadığım hiçbir adım atmayacağım, böyle bir kararın sorumluluğunu paylaşmak bence en önemli parametre
Bir sonraki yazım
iş fikirleri üzerine mi olur, yoksa o yolculuk başlamadan biter ve tasarruf
tedbirlerini mi tartışırız göreceğiz ;)
12 Aralık 2012 Çarşamba
Kişisel Manifestomdur!
2012’nin 18 Ocak’ında,
bembeyaz karlı bir İstanbul sabahında yaşamımın en güzel, en değerli
hediyesiyle buluştum.. Oğlum Çetin Aras 40 haftalık upuzun bekleyişimizin sonunda
artık bizimleydi! Bundan sonra hayatta mutsuzluk diye bir duygu olamaz diye
düşünürken günler hızla geçti, ve O’nun mis bebek kokusunun sarhoşluğu
eşliğinde, aslında sadece O’nu doğurmadığımı farkettim buruklukla..
Evet Aras’la
birlikte nur topu gibi bir vicdan azabı da doğurmuştum!
Bana muhtaçtı!
Kokuma, tenime her an hasretti. Tıpkı benim O’na olduğum gibi. Bir saniye bile
ayrılmıyorduk, hep kucağımdaydı. Bütün aksi telkinlere, ayıplamalara, zaman
zaman sitemlere rağmen, içgüdülerim O’ndan hiç ayrılmamayı fısıldıyordu
yüreğime. “kucağa alıştırma” dediler, bense zaten kucağıma, dokunuşuma alışık
diyordum, dünyanın en saçma önerisiydi bence. Bizim birbirimize ihtiyacımız
vardı işte, bundan daha görünür bir gerçek olabilir miydi?
Tabii bunlar
tatlı başlangıçlardı. Çünkü hala ben ve bebeğim birlikteydik, en önemlisi de
buydu..
Her günü sayarken
ve her gün için şükrederken oğlum 2,5 aylık oluverdi göz açıp kapayana kadar.
Ve O’nu ilk gördüğüm, kokusunu ilk içime çektiğim andan beri göğüs kafesimin
altında hep varolan ince sızı engellenemez biçimde hayatımın içindeydi.. Doğum
izni dediğin neydi ki? Sona yaklaşmıştı işte!
Hayatımın en
mutlu olmam gereken evresinde bir türlü huzura eremiyordum. Yıllık izin, süt
izninin bir kısmı derken süre 5 aya uzadı, sevinç çığlıklarıyla.. Zaten bir
bakıcımız vardı 40 günlükten beri, 5 aylık olana kadar oooo çoktan alışmış
olurlardı birbirlerine..
İşe başlamadan 2
hafta önce bakıcımızla yollarımız ayrıldı, annem başka bir şehirden kalktı geldi,
yeni birini aramalar, O’nu alıştırmalar derken;
5 ay dolduğunda
çok ağlamalı, isyanlı, şiş gözlerle işyerine varılan günler başladı. Yine
ayıplanıyordum! Haftanın 1 günü süt iznim vardı, 2 günü evden çalışma konusunda
anlaşmıştık, topu topu 2 gün ofise gidiyordum, benimkisi şımarıklıktı artık!
Bana sorarsanız da yaşadığım çok ama çok derin bir aşk acısıydı.. Yüzü gözümün
önünden bir saniye olsun gitmiyordu, burnumun direği her dakika sızlıyordu..
Değil iki gün, benim için birkaç saat bile yeterliydi bunları hissetmek için!
Herkes bunları “aşırı”(!) annelik duygularıma ve şanssız şekilde bakıcı
değişiklikleri yaşamama bağladı. Dünyanın en doğal içgüdüsü değil miydi her
canlı için, her anne için yavrusunun yanında olmayı istemek? Ne zamandır modern
dünya bunun ismini “aşırı annelik” koyar olmuştu ki??
Çaresizlik..
hayatımda ilk kez ve en ağırından çaresizlik! Okudum araştırdım, yollar aradım
ama bulamadım..
Uzatmayalım..
alışırsın, herşey yoluna girer telkinleri eşliğinde 6 aydır çalışıyorum. Süt
iznimin kalanı da bitti, evden çalışma opsiyonum da 1 güne indi. 2 haftadır haftada
4 gün ofisteyim. Ve minicik yavrumdaki mutsuzluğu gözlerimle görüyorum..
Bu sebepledir ki
ey dünya!;
Ben bundan sonra
eşyanın tabiatına aykırı yaşamayı reddediyorum!
Oğlumun kendini
güvende hissetmek için beni yanında görmeye, her istediğinde emzirilmeye,
annesinin kucağında uykuya dalmaya hakkı vardır! Bu, “hak”tır; bir lütuf veya şımarıklık değildir!
Benim bir anne
olarak oğlumun kokusunu doyasıya içime çekmeye, her anına, gelişimine tanık
olmaya, huzurla nefes almaya hakkım vardır! Bu, “hak”tır; bir aşırılık,
beceriksizlik, sorumsuzluk ya da vizyonsuzluk değildir!
Modern(!)
dünyanın dayattığı bu sömürü düzenine artık ayak uydurmayacağımı ilan ediyorum.
Evet para kazanmanın bir yolunu bulacağım. O eğitimle, kariyerde geldiğim o
noktayla kıyas kabul etmeyecek belki, ama artık buna da hazırım. Hemen yarın
istifamı verecek değilim, ama bundan sonra nihai hedefim bellidir ve 6 ay
içerisinde hayata geçecektir..
Daha sade, daha
özgür, daha huzurlu, daha yalın bir hayata merhaba!
Bu yolculuğa
tanık olmak isteyen herkesle yolculuğumu pay etmeye geldim..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)